Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Böbrek-Pankreas Nakli Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Acar Tüzüner, 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye’de organ nakli bekleyen hastaların sayısının her geçen gün arttığını SÖYLEDİ.
Tüzüner, özellikle kalp ve karaciğer nakli bekleyen hastalar, uygun organ bulunamaması nedeniyle hayatlarını kaybettiğini belirterek, Türkiye’de yeterli sayıda ’Organ Nakli Merkezi’ ve deneyimli bilim insanı olmasına rağmen, nakil sayılarının henüz istenilen düzeye ulaşamadığına dikkat çekti. Türkiye’de yaklaşık 60 bin böbrek hastasının ’bir gün böbrek nakli olma umudu’ ile haftanın 3 günü diyaliz cihazına bağlı olarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Tüzüner, “Organ bağışı tedavileri süren hastalarımız için yaşam umududur. Tüm halkımızı organ bağışı yapmaya ve hayatını kaybeden yakınlarının organlarını bağışlamaya davet ediyorum” diye konuştu.
Tüzüner, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışı konusunda, İslam dini açısından hiçbir sakınca olmadığı, hayat kurtarmaya vesile olunmasının da çok önemli bir insani görev olduğu yönünde yayımladığı fetvayı hatırlatarak şunları söyledi:
“Sağlık Bakanlığımızın koordinasyon ve denetiminde; üniversitelerin, kamu ve özel sağlık kuruluşlarının da katılımıyla yürütülen sistemin amaçları; ülke genelinde organ ve doku nakli hizmetleri alanında çalışan kurum ve kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlamak, sınırlı sayıda temin edilen organ ve dokuları bilimsel kurallara, tıbbi etik anlayışına uygun olarak, adaletli bir dağıtımla, en uygun hastalara ve en kısa süre içerisinde naklini sağlamaktır. Ülkemizde halen yürürlükte olan ’Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki 2238 Sayılı Kanun’ doğrultusunda, 18 yaşını dolduran kişiler, ölümlerinden sonra kullanılmak üzere organ ve dokularını bağışlamak istediklerinde, sağlık kurum ve kuruluşlarında bulunan organ bağış bürolarına başvurabilirler ve bu birimlerde organ bağış belgelerini imzalayarak organ bağışında bulunabilirler. Organ bağışı hayat kurtarmaya vesile olunması açısından çok çok önemli bir adımdır. Bir de şu konuyu belirtmek isterim. Vefat eden kişilerin organları bağışlandıktan sonra vücut bütünlüğü bozulmamaktadır.”
Tüzüner, özellikle kalp ve karaciğer nakli bekleyen hastalar, uygun organ bulunamaması nedeniyle hayatlarını kaybettiğini belirterek, Türkiye’de yeterli sayıda ’Organ Nakli Merkezi’ ve deneyimli bilim insanı olmasına rağmen, nakil sayılarının henüz istenilen düzeye ulaşamadığına dikkat çekti. Türkiye’de yaklaşık 60 bin böbrek hastasının ’bir gün böbrek nakli olma umudu’ ile haftanın 3 günü diyaliz cihazına bağlı olarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Tüzüner, “Organ bağışı tedavileri süren hastalarımız için yaşam umududur. Tüm halkımızı organ bağışı yapmaya ve hayatını kaybeden yakınlarının organlarını bağışlamaya davet ediyorum” diye konuştu.
Tüzüner, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışı konusunda, İslam dini açısından hiçbir sakınca olmadığı, hayat kurtarmaya vesile olunmasının da çok önemli bir insani görev olduğu yönünde yayımladığı fetvayı hatırlatarak şunları söyledi:
“Sağlık Bakanlığımızın koordinasyon ve denetiminde; üniversitelerin, kamu ve özel sağlık kuruluşlarının da katılımıyla yürütülen sistemin amaçları; ülke genelinde organ ve doku nakli hizmetleri alanında çalışan kurum ve kuruluşlar arasında gerekli koordinasyonu sağlamak, sınırlı sayıda temin edilen organ ve dokuları bilimsel kurallara, tıbbi etik anlayışına uygun olarak, adaletli bir dağıtımla, en uygun hastalara ve en kısa süre içerisinde naklini sağlamaktır. Ülkemizde halen yürürlükte olan ’Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki 2238 Sayılı Kanun’ doğrultusunda, 18 yaşını dolduran kişiler, ölümlerinden sonra kullanılmak üzere organ ve dokularını bağışlamak istediklerinde, sağlık kurum ve kuruluşlarında bulunan organ bağış bürolarına başvurabilirler ve bu birimlerde organ bağış belgelerini imzalayarak organ bağışında bulunabilirler. Organ bağışı hayat kurtarmaya vesile olunması açısından çok çok önemli bir adımdır. Bir de şu konuyu belirtmek isterim. Vefat eden kişilerin organları bağışlandıktan sonra vücut bütünlüğü bozulmamaktadır.”